Son günlerde İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu'nun Gazze'deki açlık durumuna dair yaptığı açıklamalar büyük yankı uyandırdı. Netanyahu, "Gazze'de kimse açlıktan ölmüyor" diyerek bölgedeki insani durumu yüceltirken, bu ifadeleri çelişkili istatistikler ve bölgeden gelen tanıklıklarla sorgulanır hale geldi. Dünyanın dört bir yanında, özellikle de sosyal medya platformlarında hızla yayılan bu açıklamalar, Gazze'de yaşayan insanların acı gerçeklerini yeniden gündeme taşıdı. Peki, Netanyahu'nun bu ifadeleri ne anlama geliyor? Gerçekten durum böyle mi? İşte detaylar.
Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Ofisi ve diğer uluslararası kuruluşların raporlarına göre, Gazze'deki yaşam koşulları son derece kötüleşmiş durumda. 2023 yılı itibarıyla, Gazze’nin nüfusunun %80’inin günlük temel gıda ihtiyacını karşılamakta zorluk çektiği belirtiliyor. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) verilerine göre işsizlik oranı %50'yi aşmış durumda. Netanyahu'nun bu açıklamaları ile çelişen bu istatistikler, bölgedeki insani krizin boyutlarını gözler önüne seriyor. Gazze'deki insanların maruz kaldığı kısıtlamalar, birleşik bir ekonomik çöküşü de beraberinde getiriyor. Bu durum, yalnızca gıda değil, aynı zamanda su, sağlık hizmetleri ve diğer temel ihtiyaçlar açısından da bir kriz yaratıyor.
Gazze'deki insani durum hakkında konuşan birçok tanık, bunun somut örneklerini ortaya koyuyor. Ailelerin nasıl açlık sınırının altında yaşamaya çalıştığına dair çarpıcı hikayeler ortaya çıkıyor. 37 yaşındaki Fatma, dört çocuğuyla birlikte Gazze’nin güneyinde yaşıyor. "Gün geçmiyor ki ekmek bulabilmek için saatlerce kuyrukta beklemiyor olayım. Çocuklarım sık sık aç kalıyor ve ben onlara yeterli gıda veremediğim için kendimi suçluyorum," diyor. Fatma’nın hikayesi, Gazze’deki birçok ailenin yaşadığı çaresizliği simgeliyor ve açlık durumunun birer istatistikten öte olduğunu vurguluyor.
Bu açlık krizinin başka bir yüzü ise, bölgede sosyal medya aracılığıyla paylaşılan tanıklıklarla ortaya çıkıyor. Birçok insan, Gazze'de yaşadıkları zorlukları paylaşarak toplumların dikkatini çekmeye çalışıyor. Örneğin, 25 yaşındaki Ahmed, "Bugün markete gittiğimde sadece bakışlarımı sağa sola çevirmekle kalmadım, aynı zamanda ne alabilirim diye düşünüp sonunda elim boş döndüm," diyor. Gençlerin çalışmalarını kaybetmesi, genç nüfusun siyasi ve ekonomik istikrarsızlık karşısında ne kadar zor durumda olduğunu gösteriyor. Açlık ve yoksulluk, toplumsal yapı üzerinde de derin yaralar açıyor.
Her an çatışma riskiyle karşı karşıya kalan Gazze, dışarıdan gelen yardımların da en az etkili olmasını sağlamaya çalışıyor. Birçok insani yardım kuruluşu, bölgedeki insanlara yardım sağlamak amacıyla çabalıyor. Ancak, Netanyahu’nun açıklamaları, uluslararası toplumun Gazze’deki durumu görmezden gelmesine yol açabilir. Kimi yardım kuruluşları bölgedeki durumu değerlendirdiklerinde, insanların yiyecek veya içecek bulmak için ne kadar mücadele verdiğini vurguluyor. Gazze’deki insanların ihtiyaç duyduğu yardımın boyutlarını daha iyi anlamak için, bölgedeki durumun ne denli acı verici olduğu üzerine dikkat çekmek gerekiyor.
Netanyahu’nun ifadeleri, Gazze’deki baskıcı koşullara ışık tutmak yerine, bu gerçekleri örtbas etmeye yönelik bir çaba olarak yorumlanıyor. Gazze’de yaşanan açlık ve yoksulluk gerçeği, daha fazla dikkat çekilmeyi bekliyor. Göz ardı edilen bu durum karşısında, uluslararası toplumun ne yapması gerektiği konusunda daha fazla konuşulması gerektiği aşikardır. Sonuç olarak, Netanyahu’nun Gazze’de açlık olmadığını varsaydığı bu söylemler, gerçeklerin ve insan hikayelerinin çok gerisinde kalıyor.
Her ne kadar Netanyahu, hükümetinin Gazze'deki şartları iyileştirilmeye yönelik çalışmalar yaptığını iddia etse de, bölgedeki insanlar, sorunların hala çok derin olduğunu söylüyor. Gazze’de açlık, yalnızca bir rakamdan ibaret değil; aynı zamanda çocukların, gençlerin ve ailelerin yaşadığı gerçek bir travmanın yansımasıdır. Bu nedenle, uluslararası gündemde Gazze'nin insani durumunu konu alan tartışmaların artması ve bu konuda farkındalık oluşturulması hayati bir önem taşımaktadır.