Türkiye’nin önemli yerleşim birimlerinden biri olan Yayladağı, son 65 yılda yaşanan en ciddi kuraklıkla mücadele ediyor. Tarım alanlarının aleyhine olan su seviyesi hızla düşerken, bölgedeki su kaynakları endişe verici bir hızla azalıyor. Su kıtlığı, yalnızca tarım sektörünü değil, aynı zamanda bölge halkının günlük yaşamını da tehdit eden bir kriz haline gelmiş durumda. Uzmanlar, kuraklığın nedenlerini ve muhtemel çözümleri gözler önüne sererken, durumu daha iyi anlamak için bu koşulların arka planına inmek gerekiyor.
Yayladağı, Hatay il sınırları içerisinde yer alan, zengin tarım topraklarına sahip bir ilçedir. Ancak, son dönemlerde yaşanan iklim değişikliği ve ikincil etkiler, su kaynaklarının hızla azalmasına neden olmaktadır. Tarımsal faaliyetlerin sürdürülebilirliği için hayati öneme sahip olan bu su kaynaklarının her geçen gün azalması, oldukça büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Bölgede yer alan göletler ve yer altı su kaynakları, yapılan ölçümlere göre kritik seviyelere gerilemiş durumda. Geçtiğimiz yıllarda yapılan yatırım ve projelere rağmen, bu yaşanan kuraklığın sonuçları, bölgeyi büyük bir krizle yüz yüze bırakmıştır. Örneğin, tarımda veri ve analiz yapan kuruluşlar tarafından yapılan değerlendirmelere göre, Yayladağı’nın su seviyelerinin son 30 yıl içinde %40 oranında düştüğü tespit edilmiştir.
Küresel iklim değişikliğinin yanı sıra, bölgedeki tarımsal faaliyetlerin artışı da su kaynaklarının hızla tükenmesi konusunda etkili bir rol oynamıştır. Uzmanlar, kurak seni artıran diğer faktörler arasında yanlış sulama yöntemleri ve su kaynaklarının kötü yönetimi gibi unsurları sıralıyor. Bitki örtüsünün azalması, erozyonun artması ve iklim dengesizliği gibi etkenlerle bir araya gelen kuraklık durumu, çarpıcı bir seviyeye ulaşmış durumda. Bu noktada, tarım üreticileri yaşanan su krizinin etkilerini doğrudan hissetmeye başlamışlardır. Özellikle sebze ve meyve yetiştiriciliği yapan çiftçiler, sulama için gereken suya ulaşmakta büyük zorluklar yaşarken, ürün kayıplarının da hızla arttığı gözlemlenmektedir.
Yayladağı’nda yapısal bir su yönetim sistemine ihtiyaç olduğu her geçen gün daha da aşikâr hale geliyor. Uzmanlar, hem yerel yönetimlerin hem de devletin bu konuda acil önlemler alması gerektiğini savunuyor. Bununla birlikte, su tasarrufu konusunda yapısal bir bilinç oluşturulması ve toplumu bilgilendirecek projelerin hayata geçirilmesi de önem arz ediyor. Seminerler, bilgilendirmeler ve su tasarrufu projeleri sayesinde daha bilinçli bir toplum oluşturmak, hem su kaynaklarının korunmasına hem de gelecek nesillere bırakılacak olan doğal zenginliklerin sürdürülebilirliğine katkı sağlayacaktır.
Yayladağı’ndaki kuraklık sorunu sadece yerel bir sorun olarak kalmayacak, bölgenin tarım üretimi ve gıda güvenliği üzerinde geniş çaplı etkileri olacaktır. Bu nedenle, konunun ciddiyetinin farkında olmak ve çözüm yolları geliştirmek, hem bölgesel hem de ulusal düzeyde bir sorumluluktur. Yerel kamuoyunun daha fazla bilinçlenmesi, su kaynaklarının akıllı bir şekilde yönetilmesini sağlayacak ve sürdürülebilir çözümlerin üretilmesine yardımcı olacaktır. Su krizinin aşılabilmesi için iş birliği ve kolektif çabalar şart.
Sonuç olarak, Yayladağı’nın içinde bulunduğu bu korkutucu kuraklık durumu, yalnızca bölgenin değil, tüm Türkiye’nin yüzleşeceği bir kriz senaryosunun ilk adımları olarak değerlendiriliyor. Su israfının önlenmesi, doğal su kaynaklarının korunması ve alternatif su kaynaklarının geliştirilmesi konusundaki farkındalığın artması, yayladağında yaşanan bu sıkıntının aşılması için büyük bir adım olacaktır. Geleceğimizin su ile şekilleneceği oldukça açık, bu nedenle harekete geçmek için bir an geç kalınmaması gerektiği önemle vurgulanmaktadır.